2 Temmuz 2013 Salı

Fak!

                                                                            




Görüntüme bakarak kendi kendine konuşmayı denemeyeceğim. Bunun için, kötü bir geçmişe, yaşadığım modern hayattan(kapitalizmden) tiksinmeye, konuşmamın etkili olabilmesi için biraz İngilizce'ye, asilik işleri yüzünden günlerdir uyuyamamış Edward Norton bakışına ve başarılı olursam paramparça bir final için yumruklarıma ihtiyacım var. Kendime dik dik bakmakla başlıyorum. Bu biraz uzun sürüyor, çünkü aklıma ''Naber lan!'' dışında söyleyecek hiçbir şey gelmiyor. Bakmaya devam ediyorum. Bir süre sonra, suratım kendiliğinden gerilmeye başlıyor, gözlerimi tiksintiyle kısarak bu gerilime destek veriyorum. Bir şeyler olacak gibi. Dudaklarım sert bir başlangıç için şekilden şekile girerken ağzımdan kendiliğinden 'fak' kelimesi çıkıyor. Üst üste 'fak' demeye başlıyorum. İşler yolunda. Başkaldırımın öbek öbek ağzıma hücum ettiğini hissediyorum. Sistem karşıtlığı, beynimden büyük bir basınçla ağzıma ilerlerken yolunun üstündeki gözaltı torbalarımı şişiriyor sanki. Peki, neden 'fak' diyorum, bilmiyorum. İşten mi atıldım? Hayır. Beni işten atsın diye patronu mu dövdüm? Allah korusun. İngilizcem çok mu az? Evet. Sistem karşıtlığının resmi dili olan İngilizce'de 'fak'dan öteye başkaldıramayınca ana dilime dönmeye karar veriyorum. Şimdi artık ben dursam bile aynadaki yansımam durmayacak. kelimelerim, aynada çoğalarak toplumsal ahlakı, sahte hayatları, metropol yaşamını parçalayan birer kırbaç gibi saklayacak. Yarattığım büyük kaos, hemen şimdi, bu banyoda başlayacak.: ' Senin de canın cehenneme! Senin ve bu koca şehirde yaşayan herkesin canı cehenneme! Mesai saatlerinde kariyere odaklanan, mesai bitiminde LCD'ye gömülen, Ducan diyetiyle vücudunu biçimleyen, hafta sonları Park Orman konserleriyle stresini dinlendiren, Yılmaz Özdil'le ülkeyi biçimlendiren, geceleri yatarken Elif Şafak kitaplarıyla kültürünü besleyen bakımlı baylar ve bayanlar hepinizin canı cehenneme... Üniversitedeyken üzerinde bit-bir tişört, sırtta bir çanta ülke ülke gezme planları kurarken, evlenince 'ETS Tur- Madrid-Barcelona-5 gece 6 gündüz'e 12 taksit isteyenlerin canı cehenneme... Akdeniz mutfağı ve dev beyaz tabakların canı cehenneme... Avakado dilimleriyle sotelenmiş deniztarakları, buharda pişmiş mevsim sebzeleri ve ılık kestane ile servis edilen ıspanak yatağındaki levreğin canı cehenneme... On dakikada bir çantasından çıkardığı jelle elini ovuşturup geriye kalan bütün ellere şüpheyle bakan hijyen manyaklarının canı cehenneme... 20'li yaşlarında güneş gözlüğü ve araba anahtarlarıyla adamlığa terfi edenlerin ve onların evlenir evlenmez diyete terfi eden eşlerinin canı cehenneme... Düğünlerde Jennifer Aniston gibi süzüldüğünü sanırken aslında Nilgün Belgün'den öteye gidemeyen gelinlerin, gelinlerin kuyruğunu toparlayan kara gün dostu telaşlı arkadaşların, kaygı ve aşırı makyaj yüklü suratlarıyla etrafı süzen kayınvalidelerin ve kolunda müstakbel eşiyle davetlilerin olduğu salona girerken libidosunu kapıda bırakan damatların canı cehenneme... Özel bir gecede altına sandalye ittiren erkek bulunca derhal 'mersi' diyen kadınların ve dünyada milyonlarca satılmasına rağmen aldığı tek taşla özel bir an yarattığını sanan erkeklerin canı cehenneme... Kariyerini 'elinin tersiyle' itip Fransa'da pastacılık eğitimi alanların, kariyerini bir anda silip küçük ama sevimli bir kafe açanların, kariyerini ani bir kararla terk edip kendini mistik doğuda arayanların canı cehenneme... Bıraktığınız kariyerler kapıldı haberiniz olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder