14 Aralık 2013 Cumartesi

Piç gibi



Kendini bir piç gibi yalnız hisset 
Ama korkma, inan 
Bir kadın gelecek önce yalnızlığını senden alacak, 
Elinden tutacak, ayağa kaldırıp, yüzüne tokadı vuracak 
Sonra, seni bir piç gibi bırakıp gidecek...



                                       Onur ŞİMŞEK

12 Aralık 2013 Perşembe

Masumane (!)



Hayatın sadece bir kırmızı elmadan ibaret olduğunu düşünürdü çocuk
Sonra ise Adem ile Havva hikayesini öğrendi
Bir kırmızı elmaya bile hayatın satıl alınabileceğini
Bir peygamberin bile aldatabileceğini hatta

Zaman geçti kırmızı elma yerini allıklara rujlara paraya
Hatta kırmızı spor arabalara terk etti
Peygamberler ise duygusuz insanlara yerini
Zaman acımasızca geçmeye devam ederken ise
Tanrı insanların haline hala ağlıyor
Şeytan ise kırmızı spor arabasının içinde
Elmasını yerken keyifle kahkaha atıyordu.





                                                                                             Onur ŞİMŞEK

5 Aralık 2013 Perşembe

Un'utamamak



-Unutmak kelimesi undan çıkmış.
-Nasıl unutmak kelimesi undan çıkmış, yani bildiğimiz un mu, hamur işi.
Öyleymiş. Unutmak için un ufak etmek gerekiyormuş. Birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. Öyle yavaş yavaş gidermiş, yavaş yavaş unuturmuşsun. Gözleri, kaşı, burnu ile kulağı, sesini yavaş yavaş…
Unuttuğun zaman da o kişi olmazmış, hatırlamazmışsın. Sonra unuttuğunu unuturmuşsun.


Ben unutmak istiyorum la! Her gün ne zaman unutacağım diye soruyorum ben kendime. Her sorduğum zaman da her şeyi yeniden hatırlıyorum ben, daha net! Unutamıyom ben!

27 Kasım 2013 Çarşamba

Zilif



Şunu bilmeni istiyorum: Pişman değilim; hiç de pişman olmadım. Ama şunu da bil ki, öyle gururlu falan da değilim-olmadım.
Kendimden hiç nefret etmedim; ama bir türlü beğenemedim de kendimi. Çok acı çektim ama başkalarına da çok acı çektirdim. Kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim-hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de dünyayı da.


Dünya ne ise oydu, ben de ne isem o oldum-uyuşamadık.
Hepsi bu..




                                  Oruç Arıoba / Zilif

23 Kasım 2013 Cumartesi

İste !



En büyük şiddetle iste, peki; istedin, peki; şimdi vazgeç. Bundaki namütenahi zevki de bilirsin. Kaç kere ve neler istemiş, kaç kere ve nelerden vazgeçmişsindir. Sev, iste; anla ve vazgeç. Evvela gözlerini yum, sev; ileriye atıl, iste; başın bir yere çarpınca (çarpacak muhakkak) gözlerini aç, anla geri çekil ve vazgeç.





                                                                                                  
Peyami Safa / Şimşek

5 Kasım 2013 Salı

Zehirli Sarmaşık ..



'Onu hiç özlüyor musun?' diye sordu Malcolm..
'Zehirli sarmaşığı parmaklarının arasına aldığında bir kaşıntı hissedersin ya hani. Kaşırsın kaşırsın ama kaşıdıkça o hissin gitmeyeceğini de bilirsin. Sonra kaşımayı bırakırsın ve bir ya da iki hafta içinde o his yok olur. Üçüncü haftada o kaşıntıyı hala hatırlarsın ama kendini daha hissediyorsundur, anladın mı?


                                                                            



The Wednesday Letters / Jason F. Wright

31 Ekim 2013 Perşembe

G & G



Sadece bir saniye için hayatın da mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana.
Yani.. yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece ya da gündüz. İkisini birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu, aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü. Onun için uyku vardı belki de.. ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.





                                                                               HAKAN GÜNDAY / ZARGANA

10 Ekim 2013 Perşembe

Yalnızsın




Yalnızsın..
Yalnız bir adam gibi yürümeyi, aylak aylak dolaşmayı, sürtmeyi, bakmadan görmeyi, görmeden bakmayı öğreniyorsun.. Saydamlığı, hareketsizliği, varolmayışı öğreniyorsun..

12 Eylül 2013 Perşembe

Yağmurda Yarış



İnsan olmak ne kadar zor bir şeydi.
Sürekli hayallerini yıkmak zorunda kalıyordun.
İçinden geçen şeyi yapmak yerine doğru olanı yapmakla uğraşıyorsun.

O anda, kabiliyetlerimin bu tarz şeylerin üstesinden gelebileceği hakkında ağır endişelerim vardı.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Eşkıya



"korkma...
sadece toprağa gideceksin. sonra toprak olacaksın. sonra, sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin. oradan özüne ulaşacaksın. çiçeğin özüne bir arı konacak.
belki...
belki, o arı ben olacam..."

1 Eylül 2013 Pazar

Mark Twain's Story



"Yetişkin bir kızı olan bir dul kadınla evlenmiştim.
Babam da üvey kızımla tanışınca, ona aşık oldu ve sonunda da kandırdı ve evlendiler.
Böylece babam damadım oldu. Üvey kızım da annem durumuna geldi.
Karım bir oğlan doğurdu.
Çocuk tabii ki babamın kayın biraderi ve üvey annemin kardeşi olarak benim dayım sayıldı,

Üvey annem de bir oğlan doğurdu. Böylece kardeş sahibi oldum.
Ama üvey kızımın çocuğu olduğundan, aynı zamanda da torunum sayıldı.
İş bu kadarla da bitmedi.
Karım annemin annesi olduğu için, benim büyük annem sayıldı.
Ben de babamın babası oluyordum.
Sonunda kendimin dedesi olmuştum..."   

                                                                                                    -Mark Twain

7 Ağustos 2013 Çarşamba

''Öper ve geçer..''




Acıyan yerlerini öpecek biri varsa hayatında.. Önemli olmaz düştüğün yerler, atıldığın kuyular, aldığın yaralar, yalan çıkan bildiğin tüm doğrular.. İşittiğin tüm kötü sözlerin yeri bile, çabuk iyileşir o zaman.. Nasihat etmeden, küçümsemeden dinleyen, anlatırken bile geçecekmiş gibi gelen, yuva sıcaklığında bakışlarıyla içini ısıtan, seni olduğun gibi kabul eden, değiştirmeye çalışmayan, istediği kalıplara uymasan da seni sevmekten vazgeçmeyen biri varsa eğer.. Korkma incinmekten..! Bırak sıyrıklar olsun dizlerinde !.. ''Öper ve geçer..''



2 Ağustos 2013 Cuma

Elkitabı



Bugüne kadar milyonlarca insan pes etti.
Öfkelenmiyorlar ..
Ağlamıyorlar ..
Hiçbir şey yapmıyorlar.
Yalnızca zamanın geçmesini bekliyorlar. Tepki gösterme becerilerini yitirmiş onlar.
Sense üzgünsün.
Bu da senin ruhunun hala canlı olduğunu kanıtlar.



                                                                                     Paulo Coelho / Işığın Savaşçısının Elkitabı

1 Ağustos 2013 Perşembe

Masumiyet ..



''bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı'da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan... bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne bok varsa hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı... sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder.... dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlıyacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma... dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagora kesikmiş. zagorda kaftiden içerde o sıra. bi gün, süslenmiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik sağmalcılar'a benim içimde bi sıkıntı... işi anladım tabii: zagoru ziyarete gidiyo. bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk; kaçmış bunlar. altı ay mı bi sene mi; kayıp. hep rüyalarıma girerdi orospu. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor: biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle... önce öldü dediler zagor'a, sonra komalık. ankara'da oluyor bunlar. bizimki bi gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyo. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornavida yemiş gibi oldu. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat... ama bu sefer başka güzel orospu. orhanın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagor'a avukat tutacakmış. ilerde öderim dedi. esnafız ya biz de, "nasıl?" diye sormuş bulunduk. orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bişey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak! işte o gün bi inandım orospuyla tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagor'a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyo. orospu da peşinden. sonunda dayanamadım: ben de onun peşinden... önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu tınmıyo hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyo milletin altına.gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor'a bakarız: yok. kancık köpek gibi izini sürüyo itin. ne yaptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul'a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi.bi keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile... beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, oh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyo. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyo başka bişey demiyo. sinop'ta oluyo bunlar. ben de döndüm istanbul'a. doğumuna yakın, zagor bi isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyo gene; o halinle kalk git sen diyarbakır'a, üç gün ortadan kaybol... herif kafayı yiyo tabii. dönünce bi dayak buna: eşşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden.sonra çocuğu doğuruyo. durum hemen anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi gece esrarı çekip takıyo herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır'a, zagor'un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyo da şikayet etmiyo. ben o ara istanbul'da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor'un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıralar. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyo. bi daa açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır'a geldik diyo. baktım, sahiden diyarbakır'dayım. bi soruşturma... kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bişey demedik. 

o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını,usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte. ''

30 Temmuz 2013 Salı

Acı Sigara



Ulan ibne hayat, diye söylendi kendi kendine, ama yaşamın ne suçu vardı ki?
Yaşam kimseyi güle oynaya karşılamamıştı ki.
Kimseye bir vaatte bulunmamıştı.
Kimin kimle yaşayacağını, birliktelik sürdüreceğini, kimin kimle yatacağını ya da dost olacağını, ne kadar yaşayacağını nerde ve nasıl öleceğini vaat etmemişti ki.

Ama hep başına gelenlerden sonra şunu söyleyebilirdi; yaşam dalyarak bir milletvekili değil, duygu milletinin vekiliydi. Yapılan doğruların ya da yanlışların sonucunu getiriyordu, hem de hemen, leylekleri kargo şirketlerine bin basardı.


                                  ACI SİGARA/ SARP BENGÜ

28 Temmuz 2013 Pazar

Tecavüz



Birini anlamak; birine yakın olmak demek değildir. Sizi anlıyor diye insanlara güvenmeyin gözü kapalı. Şahıslara odaklı hayaller kurmayın çünkü o hayaller paramparça olduklarında sadece sizin bileklerinizi kesecektir. İnsana odaklı planlar yaptıkça insana ait olan sonsuz kusur silsilesi planlarınıza tecavüz eder.
Bana kalırsa otokontrol sisteminizi devreye sokup duygusal mantalitenizi klozete atın ve sifonu çekin.
Mutlu olmayı beklemeyin, çünkü salt mutluluk yoktur. Zaman zaman aksilikler gecikir, kısa süreliğine her şeyin yolunda gittiğini sanırsınız. 
Yanılıyorsunuz.
Yolunda giden tek şey, hayatın bizi düzme çabasıdır.

27 Temmuz 2013 Cumartesi

King Crimson



Epitaph'ı söyler gibi rakı masasında Crimson, 
Notalarla etimi sıkıştırıyor doktor.
Yar yanımda yok, benim canım daha çok sıkılıyor.
Yastıklar yüzümü döver gibi, Ölsem, biliyorum toprak geri itecek,
Doktor, ameliyatla alsana benden beni,
Kendimi zehirliyorum. Hazır mısın doktor?
Bir, iki, üç; İçimdeki palyaçolara kürtaj istiyorum !

25 Temmuz 2013 Perşembe

daha iyileri başlayabilsin diye ..



Her şeyin bir nedeni olduğuna inanırım.
İnsanlar değişir ve siz de umursamamayı öğrenirsiniz, bir şeyler ters gider ve böylelikle her şey yolundayken bunun kıymetini anlayabilirsiniz, yalanlara inanırsınız ve sonunda kendinizden başka kimseye güvenmemeniz gerektiğini anlarsınız; ve bazen iyi şeyler biter ki daha iyileri başlayabilsin..

19 Temmuz 2013 Cuma

Her Temas İz Bırakır ..



Hadi canım niye bu kadar sıkıyorsun kendini?
Yeni tanıştığın birine her şeyini anlatmaz mısın?
Ben karşıma çıkan ilk insana bütün hayatımı anlatabilirim.

''Neden?''
Nedeni yok. Yani Bence yok. Doktora sorarsan, manik döneminde olduğu için der ama palavra. Bizi samimiyetin hastalık olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. İnanınca, herkes gibi olunca, aptallaşınca iyileşiyoruz.






                                        Emrah Serbes
                                        


17 Temmuz 2013 Çarşamba

Baba ..



Çoğumuz, babamız henüz hayattayken onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız. ''Baba, baba'' demeye başladığımız günden itibaren sürekli karşımızda duran bir alışkanlıktır. Yıllarca babamızdan değil, bir alışkanlıktan bahsederiz: Annemize, ''babam bugün niçin gecikti?''diye sorarız; kardeşimize, ''babam yine su istiyor,'' der ve dertleniriz; bazen de ''babama hangi yalanı uydursam,'' diye planlar kurarız kafamızda. Baba, her seferinde, bize biraz uzak, biraz yabancı birisidir. Her gün elbiselerini giydirip sokaklara saldığımız o biraz yabancının, zamanın karşısında nasıl da eriyip gittiğini fark etmeyiz bile. Oysa ilk ve hep onun elbiseleri yaşlanır, ilk ve hep onun saçları ağarır, ilk ve hep o öksürür. Bir alışkanlığın perde gerisinden baktığımız o yüzde zaman, çizgilerden, girintilerden ve çıkıntılardan yeni bir yüz yapar; bunu da fark etmeyiz. içimizden az buçuk dikkat kesilenler bilirler ki, baba, gözaltlarındaki torbalarda yorgunluk biriktiren kederli göçmenidir evimizin. Bir an gelir, gözaltlarındaki torbaların bağcığını gözlerinin feriyle bağlayamaz olur artık. O iki bağcık da, hiç ummadığımız bir vakitte, hiç ummadığımız bir yerde çözülüverir. Çözülüverir ve babamız, bizden sakladığı bütün yorgunluklarını orta yerde bırakıp, kederli yüzünü terk eder. 

16 Temmuz 2013 Salı

Aşk ..



Sevmek tehlikelidir.Sevmek; uyuşturucu almak gibidir. Başlangıçta kendini iyi hissedersin, bütünüyle verirsin. Ertesi gün daha fazlasını istersin. Henüz zehirlenmemiş, o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliği sürdürebileceğini sanırsın. Sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun.


Ama yavaş yavaş varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin. Böylece,onu üç saat düşünüp iki dakika unutmaya başlarsın. Yakınında değilse, bağımlıların uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin. Uyuşturucu bağımlılarının, gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları, kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır.

Yani aşkı falan siktir et çay koy ..

Hikaye.. hep aynı




Hikaye aslında hep aynı.

Kutsal kitaplarda ya da ucuz romanlarda, insanın hep arada sıkışıp kalan kararsız ruhunun öyküsünü okudu tüm yeryüzü sürgünleri...
İnsan, Tanrı'nın nimetlerini yeyip, Şeytan'ın sözünü tuttu.
Ve bu karmaşadan, tüm insanlığın ortak öyküsü ortaya çıktı.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Kadınlar da böyleydi ..



Çevresine bakındı.
Yoktu.
Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu.
Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu.
Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

''BEN''lik



Oysa, düşlerimi gerçekten gerçekleştirmeye cesaretim olsaydı, beklemektense, işe girişip, en azından, başarısız da olsam, gerçek ve evet hakedilmiş bir yıkıma ulaşabilirdim; ya da, korkaklığımı açıkça kabullenerek, gerçeklere boyuneğip, düşlerimi bir kenara atabilir; o zaman da, gene hakedilmiş bir lanetlenmeyi gerçekten yaşayabilir; sonunda da pısırık ve sessiz bir ölüm bulabilirdim.
İkisini de yapmadım
Böylece ortada bıraktım kendimi..

11 Temmuz 2013 Perşembe

BOŞ ..



Küfrediyorum iradesizliğime. Küfrediyorum insanlığıma. O kadar çok renk var ki içine düştüğüm çukurda. Her yer kararıyor ve simsiyah oluyor gözlerimi açınca… Aslında gözlerim kapalıyken iyi bir insan oluyorum ben. Hiçbir şeyi fark edemeyen, duygularından yoksun, bitkisel hayatta olan… Aralamaya başladığımda göz kapaklarımı... başlıyor cehennem tiyatrosu! Oysa otopsisi yapılmış bir bedenin ki kadar boş bir beyinle ne kadar mutlu olurdum diye düşünüyorum. Bir yerlerde ölü doğmuş bir çocuk olduğumu biliyorum. Sadece yaşıyormuş gibi yaptığım için iki ayağımın üstünde duruyorum…
                                                                                                  Kinyas ve Kayra

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Ama sonra.. Ölüyorlar.


Çiçekler ölmüş, hepsi.

Eskiden bir yer ayarlardın mı,
Güneşi iyiyse, yerini de sevdiyse ne biçim açardı.



Şimdi güneş aynı,
Işık aynı
Yer aynı..
Suni gübre istiyorlar.
Bir iki gram potas koyunca bir coşuyor namussuzlar.
Ama sonra..
Ölüyorlar.

Muhsin Bey / Yavuz Turgul - 1987

4 Temmuz 2013 Perşembe

Çünkü üşüyorum ..



Ben, diyordu insan değilim..
Çünkü üşüyorum..
Sizler üzerinize hatıralarınız, aileleriniz, dostlarınız, mesleklerinizle örterken ben üşüyorum..
Çünkü bunların hiçbirine sahip değilim..
Ve olmak da istemiyorum..

                                                HAKAN GÜNDAY

2 Temmuz 2013 Salı

Fak!

                                                                            




Görüntüme bakarak kendi kendine konuşmayı denemeyeceğim. Bunun için, kötü bir geçmişe, yaşadığım modern hayattan(kapitalizmden) tiksinmeye, konuşmamın etkili olabilmesi için biraz İngilizce'ye, asilik işleri yüzünden günlerdir uyuyamamış Edward Norton bakışına ve başarılı olursam paramparça bir final için yumruklarıma ihtiyacım var. Kendime dik dik bakmakla başlıyorum. Bu biraz uzun sürüyor, çünkü aklıma ''Naber lan!'' dışında söyleyecek hiçbir şey gelmiyor. Bakmaya devam ediyorum. Bir süre sonra, suratım kendiliğinden gerilmeye başlıyor, gözlerimi tiksintiyle kısarak bu gerilime destek veriyorum. Bir şeyler olacak gibi. Dudaklarım sert bir başlangıç için şekilden şekile girerken ağzımdan kendiliğinden 'fak' kelimesi çıkıyor. Üst üste 'fak' demeye başlıyorum. İşler yolunda. Başkaldırımın öbek öbek ağzıma hücum ettiğini hissediyorum. Sistem karşıtlığı, beynimden büyük bir basınçla ağzıma ilerlerken yolunun üstündeki gözaltı torbalarımı şişiriyor sanki. Peki, neden 'fak' diyorum, bilmiyorum. İşten mi atıldım? Hayır. Beni işten atsın diye patronu mu dövdüm? Allah korusun. İngilizcem çok mu az? Evet. Sistem karşıtlığının resmi dili olan İngilizce'de 'fak'dan öteye başkaldıramayınca ana dilime dönmeye karar veriyorum. Şimdi artık ben dursam bile aynadaki yansımam durmayacak. kelimelerim, aynada çoğalarak toplumsal ahlakı, sahte hayatları, metropol yaşamını parçalayan birer kırbaç gibi saklayacak. Yarattığım büyük kaos, hemen şimdi, bu banyoda başlayacak.: ' Senin de canın cehenneme! Senin ve bu koca şehirde yaşayan herkesin canı cehenneme! Mesai saatlerinde kariyere odaklanan, mesai bitiminde LCD'ye gömülen, Ducan diyetiyle vücudunu biçimleyen, hafta sonları Park Orman konserleriyle stresini dinlendiren, Yılmaz Özdil'le ülkeyi biçimlendiren, geceleri yatarken Elif Şafak kitaplarıyla kültürünü besleyen bakımlı baylar ve bayanlar hepinizin canı cehenneme... Üniversitedeyken üzerinde bit-bir tişört, sırtta bir çanta ülke ülke gezme planları kurarken, evlenince 'ETS Tur- Madrid-Barcelona-5 gece 6 gündüz'e 12 taksit isteyenlerin canı cehenneme... Akdeniz mutfağı ve dev beyaz tabakların canı cehenneme... Avakado dilimleriyle sotelenmiş deniztarakları, buharda pişmiş mevsim sebzeleri ve ılık kestane ile servis edilen ıspanak yatağındaki levreğin canı cehenneme... On dakikada bir çantasından çıkardığı jelle elini ovuşturup geriye kalan bütün ellere şüpheyle bakan hijyen manyaklarının canı cehenneme... 20'li yaşlarında güneş gözlüğü ve araba anahtarlarıyla adamlığa terfi edenlerin ve onların evlenir evlenmez diyete terfi eden eşlerinin canı cehenneme... Düğünlerde Jennifer Aniston gibi süzüldüğünü sanırken aslında Nilgün Belgün'den öteye gidemeyen gelinlerin, gelinlerin kuyruğunu toparlayan kara gün dostu telaşlı arkadaşların, kaygı ve aşırı makyaj yüklü suratlarıyla etrafı süzen kayınvalidelerin ve kolunda müstakbel eşiyle davetlilerin olduğu salona girerken libidosunu kapıda bırakan damatların canı cehenneme... Özel bir gecede altına sandalye ittiren erkek bulunca derhal 'mersi' diyen kadınların ve dünyada milyonlarca satılmasına rağmen aldığı tek taşla özel bir an yarattığını sanan erkeklerin canı cehenneme... Kariyerini 'elinin tersiyle' itip Fransa'da pastacılık eğitimi alanların, kariyerini bir anda silip küçük ama sevimli bir kafe açanların, kariyerini ani bir kararla terk edip kendini mistik doğuda arayanların canı cehenneme... Bıraktığınız kariyerler kapıldı haberiniz olsun!

1 Temmuz 2013 Pazartesi

out - of - control




İstediğimle, istemeye koşullandırıldığım şey arasındaki farkı kestiremiyorum.

Gerçekte istediğim şeyle, istemeye zorlandığım şeyin ne olduğunu söyleyemiyorum.

Sözünü ettiğim şey özgür irade... Özgür irademiz var mı, yoksa doğduğumuz andan itibaren medya ve kültürümüz bizi, arzularımızı ve hareketlerimizi kontrol mü ediyor?

28 Mayıs 2013 Salı

Sarhoş olun !






Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Ama neyle? Şarapla, aşkla ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.
Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan konuşan her şeye sorun, "saat kaç" deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını:"Sarhoş olma saatidir. Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, aşkla ya da erdemle, nasıl isterseniz."











26 Mayıs 2013 Pazar

Zargana









Bir insan ya gitmek ister ya da kalmak..

Gidenler üzüntüyü çarşaf yapıp üzerine yatar ve o çarşafın üzerinde bin bir zevk içinde hayatla sevişir..
Kalanlarsa vasat hayatlarını, bir ürünün taban ve tavan fiyatlarına benzeyen taban ve tavan duygular içinde yaşayarak yerleşik düzenin sokak lambaları haline gelir..








                                Hakan Günday, Zargana(Sf.53) 










25 Mayıs 2013 Cumartesi

Koyunlar gibi !..






Hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. Sanki hepimize aynı suni hafıza takılmış... Hepimizin belli başlı hedefleri aynı. Hepimizin korkuları aynı. Gelecek parlak değil...        Çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız Mükemmel bir uyum içinde olacağız. Senkronize. Birleşmiş. Eşit. Katı. Karıncalar gibi. Böcekler gibi. Koyunlar gibi...!

Benim Hikayem







Kendi hikayemi kendime anlatmaktan, durmaksızın aklımdan geçirmekten bıktım. Artık içimde eskiyor. Dışarı vuracak sözcükleri bulamıyorum. Sizinle konuşuyorum ya, bir yandan eski anılar kayıyor dilimin altından. Her şeyi iç içe, karmakarışık, yaşandığı gibi anlatmanın bir yolu bulunmadı mı? Hiç bekletmeden, dil altında eskitmeden? Sıralamalara gitmeden? Kendime tarafsızlık parantezleri koymadan?

                                                                                                                                                                                             

                                            |Tomris Uyar


23 Mayıs 2013 Perşembe

İç Sıkıntısı..







İç sıkıntısı delirtir...

İç sıkıntısı intihar ettirir...
İç sıkıntısı lanetler...
İç sıkıntısını tıp bilmez...
İç sıkıntısını doktorunuz duymamıştır...
İç sıkıntısı yaşamı yaralar...
İç sıkıntısı yaşamın göbek kordonunu düğümler...












Ninni






 
Antik Yunan kültürü uzmanları, o dönemde yaşamış insanların fikirlerini kendilerine ait saymadıklarını söylüyor. Antik Yunanlılar akıllarına bir fikir geldiğinde, bir tanrı veya tanrıçanın kendilerine bir emir verdiğini sanıyorlardı. Apollon onlara cesur olmalarını söylüyordu. Athena ise aşık olmalarını söylüyordu. 

Günümüzde insanlar ise ekşi kremalı patates cipsi reklamı duyar duymaz, satın almak için hemen sokağa fırlıyorlar ama buna özgür irade diyorlar artık. 

Antik Yunanlılar en azından dürüstlermiş.

21 Mayıs 2013 Salı

“vay canına”













Benim için çılgın insanlar önemlidir, yaşamak için çıldıranlar, konuşmak için çıldıranlar, kurtarılmak için çıldıranlar, aynı anda her şeyi birden arzulayanlar, hiç esnemeyenler, beylik laflar etmeyen, yıldızların arasında örümcek çizerek patlayan ve ortadaki mavi ışığı görenlere “vay canına” dedirten o muhteşem sarı patlayıcı gibi yanan, yanan, yanan insanlar…

19 Mayıs 2013 Pazar

Görünmez Canavarlar





..."ve eğer özgür iradeniz olduğuna gerçekten inanıyorsan Tanrının bizi aslında kontrol edemeyeceğini de bilirsin" diyor Seth...

Seth ellerini direksiyondan kaldırarak derdini anlatmak için havada sallayıp duruyor. "Madem Tanrı bizi kontrol edemiyor" diyor," o halde, tek yaptığı bizi izlemek ve sıkılınca da kanalı değiştirmek."




                                           
 (Invisible Monsters)(Sf.84) 

Tıkanma 5







"Bütün bu aptal kayalarla ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sorarım. 
"Bir yere varmaya çalışmıyorum" der Denny. " Önemli olan bir şey yapıyor olmak, işin kendisi önemli." 
"Peki ne yapacaksın bütün bu kayaları?" 
Denny " Yeterince toplayınca karar vereceğim," der. 
"Peki ne zaman yeterince olacak?" 
"Bilmiyorum dostum," der Denny. "Sadece geçirdiğim günlerin bir işe yaramasını istiyorum." Hayatımızın her günü, örneğin televizyon önünde yok olup gideceğine, der Denny, yaşadığı her günü bir kaya göstersin istiyormuş. Elle tutulur bir şey. Sadece bir şey. Her günün sonunu belirlemek için bir anıt.


                                        
Tıkanma(Sf.161)

Tıkanma 4



İnsanlar dünyanın güvenli ve düzenli bir yer olması için yıllarca çalışırlardı. Ama kimse bunun ne kadar sıkıcı olabileceğinin farkında değildi. Bütün dünyanın parsellendiğini, hiz limitleri konduğunu, bölümlere ayrıldığını, vergilendirildiğini ve düzenlendiğini, bütün insanların sınavlardan geçirildiğini, fişlendiğini, nerede oturduğunun, ne yaptığının kaydının tutulduğunu düşünün. Hiç kimseye macera yaşayacak bir alan kalmadı, satın alınabilenler hariç. Lunaparka gitmek gibi. Film izlemek gibi. Ama bunlar yine de sahte heyecanlardı...Gerçek afet veya risk ihtimali olmadığından, gerçek kurtuluş şansı da ortadan kalkmış oldu. Gerçek mutluluk yok. Gerçek heyecan yok. Eğlence, keşif, buluş yok.




                                      
 Tıkanma(Sf.132)

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Tıkanma 3








Beyin korteksi, yani cerebellum, işte bütün sorun orada. Eğer sadece beyin sapını kullanarak yaşayabilirseymiş, sorun ortadan kalkarmış. Bu mutluluk ve üzüntünün ötesinde bir yer olurmuş. Balıkların psikolojik durumlarına bağlı olarak ızdırap çektiklerini göremezsin. Süngerler asla kötü bir gün geçirmez. 

Amacım hayatımı basitleştirmeye çalışmak değil, kendimi basitleştirmek.



                                         
 
Tıkanma(Sf.125)

Tıkanma 2








Deja Vu’nun bir de tam tersi vardır. Buna Jamais Vu denir. Sürekli aynı insanlarla konuşur, karşılaşır, aynı yerlere gidersiniz. Her seferinde ilk defa olmuş gibi hissedersiniz. Herkes her zaman yabancıdır. Hiçbir şey tanıdık gelmez.

(Chuck Palahniuk/Tıkanma)

14 Mayıs 2013 Salı

Tıkanma 1

Ben bağımlıları takdir ederim. Herkesin bir kör kaza kurşununa veya ani bir hastalığa kurban gitmeyi beklediği bir dünyada, bağımlıların yolun sonunda kendilerini neyin beklediğini bilmek gibi bir lüksü var.

"Tıkanma"

10 Mayıs 2013 Cuma

Ölü Zaman Gezginleri

“Kaldı ki, kendi kendime bir açıklama yapsam bile, hangi kendime yapacaktım? Masanın birinde genç, birindeyse yaşlı ve yorgundum. Ben bana, ben bana bakıyordum. Daha sonra, bu bakışım sırasında, ayrı zamanların çakışmasından apayrı bir zaman mı doğdu pek bilemiyorum ama, birdenbire kendimle göz göze geldim.”

                                                                                                         Ölü Zaman Gezginleri
                                                                                 

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Melancholy Man



Can Göksun'un bu yorumunu nasıl tarif edebilirim bilemiyorum, sanki bir gezegenmiş de her dinleyişte o gezegenin üzerinde yaşamış sayısız insanın sayısız duygusunu hücrelerime zerk ediyormuş gibi hissetmeme sebep veriyor. Büyük konuşmayı pe
k sevmem ama bu sefer prensiplerimi biraz zorlamamda sakınca yok; Can Gox'un bu yorumuyla arşivimin en kıymetlisi, ufak evrenimin Canis Majoris'i olmaya namzet.

i'm a melancholy man
that's what i am

Bu kadardır sözleri. Diğer mısralar, ağır aksak melodi ve klavyenin girişi yaşanmışlıklara atılmış dipnotlardır. Artık dağılabiliriz. Gerek fiziksel, gerek ruhsal..

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Neden Çok İçiyorsun Dostum?



Neden çok içiyorsun dostum?
-Yalnızlıktan, sıkıntıdan, korkudan!

Neden çok içiyorsun dostum?
-İçmiyorum, can baba'yla e-mail'leşiyorum!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Alışkanlıktan, ruh karmaşasından!

Neden çok içiyorsun dostum?
-İçimdeki ince saz kırıldı da!

Neden çok içiyorsun dostum?
-'İçmeyip de ne yapacaksın!'

Neden çok içiyorsun dostum?
-Bak bu soruya da iyi içilir ha!

Neden çok içiyorsun dostum?
-En iyi yaptığım iş bu da ondan!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Unutmayı da unutmak için!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Baba mesleği, sürdürüyoruz işte!

Neden çok içiyorsun dostum?
-İçmezsem su kaynatıyorum yaşarken!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Derdim bol dünyaya karşı!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Bir içki ısmarla da söyliyim!

Neden çok içiyorsun dostum?
-İçiyorum, o halde varım; çünkü!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Aşk yüzünden başlamıştım, memleketin hali'ne terfi ettim!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Ertesi günkü mahmurluğumu çok sevdiğim için!

Neden çok içiyorsun dostum?
-'Bir cevap buldun mu sorularaa!'

Neden çok içiyorsun dostum?
-'İç' mimarım da ben, staj görüyorum!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Aklımı yüreğimi akort etmek için!

Neden çok içiyorsun dostum?
-İçki decoder oluyor hayatla arama!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Bazı insanlar hiç içmiyor da ondan!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Kim kimi içiyor belli değil aslında!

Neden çok içiyorsun dostum?
-'Anlatsam duyar mısın mısralarımda!'

Neden çok içiyorsun dostum?
-Sana giren çıkan ne ki dost!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Kim içiyor, ben 'tekel tadım şefi'yim!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Kaderimle bir senkron tutturamadım!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Aslında, başlayana kadar bırakıyorum!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Polis misin, alkol masası'ndan mısın!

Neden çok içiyorsun dostum?
-İçmiyorum, ruh abdesti alıyorum!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Ben gizli bir atatürkçü'yüm de!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Hayatı paylaşmak için!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Eski bir duyguyla hemşehri çıkmak için!

Neden çok içiyorsun dostum?
-İçimi içime sığdırmak için!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Başladığım işi mutlaka bitiririm!

Neden çok içiyorsun dostum?
-Kurumasın diye içimdeki yeşillik!